Yetenek doğuştan mı gelir? Yoksa kazanılır mı?
Son yıllarda çocuklara yönelik yaşamımız, spordan sanata gönderilen kişisel hızlarla, matris filmindeki dur durak bilmeyen bir şekilde ilerliyor. Neyin doğru yanlış yanlış olduğunu seçemediğimiz, başarı sırrının neleri yapmaktan geçtiği noktalara geldik.
Matheww Syed “Sıçrama”nın hızının azaltılması ve birkaç makaleden yapılan 2 örnek olayla yazımı özetleyeceğim.
İlk etkili bir deney olarak da bilinen Polgar kardeşler.
Psikolog olan babası, Mozart’ın örnek olarak yola çıktığı özel eğitimin, tanrı vergisi yetenekten daha önemli olduğu tezini şirketler için şirketler üzerinde önemli çalışmalar yaptı.
Laszlo Polgar 1960’larda Macaristan’da yaşamış bir eğitim psikoloğu.
Yeteneğin gelişmesi değil, öğrenilebileceğini savunuyor. Bunu kanıtlamak için çok ilginç bir yol seçiyor.
satışta bir ilan yayımlanıyor :
“Yetenek gerçekleşmez, öğrenilir. Bunu kanıtlamak için benimle evlenecek bir kadın arıyorum. Evleneceğiz ve çocuklara küçük yaştan başlayarak satranç öğreteceğiz. Dünyanın en iyi satranç oyuncularında oynuyor. Buna hazırsan benimle evlenin.”
Klara adlı bir öğretmen, Polgar ile evlenmeyi kabul ediyor ve deney başlıyor.
Polgar bu deney için satrancı seçiyor çünkü kendisinin satrançta bir uzmanlığı yok. Sadece orta düzeyde bir oyuncu. Eşi Klara ise hiç satranç bilmiyor.
Laszlo’nun binlerce satranç kitabı yer alıyor ve okumaya başlıyor. Eğitim bilgisi ile birleştirip şemalar geliştiriyor.
László Polgár satranç oynamaya başladı. Bir yandan satranç konusunda uzmanlaşırken bir yandan da satrancın nasıl öğretilmesi gerektiği konusunda araştırma yapılıyor. kapsamında kar koca çalışma hayatı kalmış ve tüm zamanlarını çocuklarını ayırmaya başlamıştı. Çocuklarda okula gitmemiş ve evde eğitim alacakları biçiminde hayatları planlanmıştı.
Kızlar sadece satranç değil birçok alanda eğitim aldılar. Ancak asıl devrim alanları satrançtı. Evin satranç kitapları ve ünlü satranç oyuncularının resimleriyle doluydu. Çocuklar sürekli olarak birbirlerine karşı oynuyorlar ve bulabildikleri en iyi turnuvalarda yarışıyorlar.
Sonuç :
Susan Polgár 21 yaşında, dünyanın en iyi kadın satranç oyuncusu olarak tanındıktan sonra, 1986’da Erkekler Dünya Şampiyonası’na katılmaya hak kazanan ilk kadın oldu. İkinci çocuğu olan Sofia Polgár, dünyanın en iyi kadın satranç oyuncusundan geçerek girdi. Ayrıca kariyeri boyunca diğer birçok erkek büyük ustayı da yendi.
1976 doğumlu Judit Polgár ise efsanevi üç kız kardeş arasında en yüksek mücadelelerde başarısız oldu. Judit, günümüzde tüm zamanların en güçlü kadın satranç oyuncusu olarak kabul edilmektedir. 1989 yılında dünyada en iyi yüz sporcuya ulaşan Judit, 1991 yılında da bir rekor kırarak anında ki en genç büyük usta unvanını elde etti.
Polgarlar sıralamada hızla yükselirken, dünyanın en iyi oyuncularının çoğunun hala kadınların erkeklerin kadar iyi oynayabileceğinden şüphe duyuldu.
Judit, adeta ailesinin gittiği yol büyük ispatlarla göstermek adına 2002 yılında Kasparov’u da satrançta yenmişti. ( Tarihin en büyük satranç oyuncularından birisi olarak kabul edilen Amerikalı Büyük Usta Bobby Fischer , 1962 yılında verilmiş bir röportajda kadın satranç oyuncularını kastederek ”Sanırım o kadar da akıllı değiller .” demişti. Öte yandan bir diğer Büyük Usta Garry Kasparov, Fischer’ Açıklamadan 27 yıl sonra ” Satranç, kadınlar için değildir.” diyerek bu oyunun kadınlara göre olmadığını dile getirmişti .
Polgar tezini ispatlıyor. Kapsamlı satrançta bir uzmanlığa rağmen, kızlarını yoğun çalışma ve pratikle mükemmel bir şekilde ulaştırıyor.
İkinci çalışmamız kadın tenis dünyasının iki büyük şampiyonu Williams kardeşler.
Babaları Richard Williams’ın, izlediği bir tenis maçında verilen kızlarını tenise başlatması bilinen bir hikayedir. Baba Williams, bu hikâyeyi o programda anlatıyordu. Venüs de ilerleyen dönemde “Tenisçi olmam benim değil, babamın hayaliydi” diyerek bu konuda bir seçme şansının olmadığını görüyordu.
Yoksulluğun, suçun ve ortasında büyüyen Williams kardeşleri, ABD’de siyahlara reva görülen kaderi değiştirmek için yola çıktılar. Hayatında bir kere bile tenis oynayan babaları Richard Williams, kızlarını bekleyen gelecekten başka bir yol çizmek için DVD’ler izleyerek tenisi öğrenen ve kızlarının eline raket tutuşturdu. Williams’ın zirvelere giden yolculukları, kırık bira şişeleri ve parçalarıyla dolu kortlarda başladı. Baba Williams, anneleri Orance Williams’la birlikte çalıştırdığı kızlarının beyazların hakimi olduğu tenis dünyasında tutunabilmelerinin zor çalışmasıydı. Bu nedenle onları sadece iyi birer tenisçi değil, yetişecekleri, maruz kalacakları onun amacına karşı dik durabilecek kadınlar olarak yetiştirmeye çalıştılar. Richard Williams, mahalledeki çocuklardan kısa antrenman yapan kızlara hakaret etmelerini istiyor, onlara bunun için para veriyordu. Bu sayede kısasa birileri derilerinin rengi ya da vücutlarının şekline zarar verirse, kulak asmamayı, maça odaklanmayı zenginler.
Bu parçalarla ilgili ayrıntılar isterseniz, yukarıda biriktirdiğim “Sıçrama” kitabı ile bu şekilde okuyabilirsiniz.
Matthew Syed — Sıçrama kitaba dönersek ,
Syed, kitapta önce kendi çalışmasının sebeplerini daha sonra da gerek sporcunun organize ettiği müzisyenlerin başarı sebeplerine değinerek beynimdeki yetenek algısını yerle bir etti. Araştırmalara göre üstün başarıyı sağlamak için ne kadar çalışmak gerekir sorusuna sanattan bilime, masa oyunlarından tenise, herhangi bir karmaşık görevde dünya liginde bir yere, satrançta gelmek için en az on yıl amaca yönelik etkin çalışmaların gerekli olduğu ortaya çıkıyor.
Kitapta Batı Florida Üniversitesi İnsan ve Makine Bilişsellik Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapan Paul Feltovich’in bir sözüne yer veriliyor;
“Uzmanlık zengin deneyimlerden ve yoğun emekten doğan uzun zamanlı bir gelişim sürecidir. ”
Syed de tam olarak bunu vurguluyor, uzun bir deneyim ve derin bir bilgi gerektiriyor.”
Kitapta beni değiştirebilecek diğer bir bulgu ise bin saat kuralıdır. Malcolm Gladwell’in negatifn gösterimi yapılarak aktarılmış olan bu kural; en iyi olmak için ortalama on bin saat, iyi olmak için sekiz bin saat, o işi icra edip, öğretebilmek içinse ortalama dört bin saat pratik yapmayı öğrendiğini idi. Bunu da örneklerle pekiştiriyor. Örneğin Mozart daha altı yaşında geride kalan üç bin beş yüz saatlik bir çalışma sürecinin geçmişini izlediğini belirtiyor. Kitapta TigerWoods’tan Williams kardeşlere kadar çok öykülü örnekler var.
On bin saat kuralı neden önemli?
Çünkü velilerimiz, öğretmenlerimizin kullandıklarından beklenen kısa sürede başarı olduğu düşünülürse, özel bir amaç doğrultusunda etkili bir çalışmadır.
Written By Sedat Eser
Industrial Engineer , Chess trainer , Puzzle Writer , Blogger Interests : Data Science , AI , Books ,Travelling